İnsan çocukluk yıllarında yaşamla ilgili kendisine ne sunulursa, doğrunun o olduğuna inanıyor. Kendimi tanımaya başladığım ilk çocukluk yıllarımdan itibaren bana yoğun çalışma içinde geçecek bir yaşam sunuldu. 4 yaşımda solfej ve piyano eğitimi almaya başladım. Yedi yaşımda, Harika Çocuklar Sınavı’nı kazandım. Yaşıtlarımdan üstün yeteneklerim olduğu her fırsatta kulağıma fısıldandı. Bu farklılık ciddi bir güven, biraz mağrurluk, doğal olarak da şımarıklık olarak yaşamıma yansıdı. Ancak ilk ikisini küçük yaşlarımda yaşarken, üçüncüsünü ancak Viyana’da tek başıma kalınca yaşayabildim. Çünkü disiplinli bir eğitim programı içinde şımarıklığa asla izin verilmezdi.
Okul dönemim başlayınca işler daha da zorlaştı. İlkokulla birlikte konservatuara gidiyordum. Evde önce piyano çalışmamı yapar, müzik ödevlerimi bitirir, ardından ders çalışırdım. Yoğun bir yaşamdı ama dersler bana hiçbir zaman zor gelmedi. Hepsini kolayca yapar, çene çalmaya, televizyon izlemeye de zaman bulurdum. Benim diğer yetenekli çocuklardan önemli bir farkım da, bunu şimdi daha iyi anlıyorum, yaşıtlarımla her zaman iyi ilişkiler içinde olabilmemdi. Okulda tüm arkadaşlarımla iyi geçinir, onlarla bahçede saatlerce oyun oynar, çocukça yaşamaya zaman ayırırdım. Yani, diğer müzisyen çocuklar gibi farklı bir dünyada yaşamadım hiçbir zaman. Her zaman hayatın içinde oldum, şimdi olduğu gibi.
Dahi çocuk olmak bana anlatmaya çalıştığım gibi zorluk değil, hep avantaj getirdi. Girdiğim her yerde alkışlandım. Ancak tabii, bu mutluluğun bir de sonu var. Büyüyüp, yaşamın içinde tek başına kaldığınız zaman kimse sizin geçmişteki yeteneğinizle ilgilenmiyor. Önemli olan bugün ne yaptığınız. Viyana’da akademiyi bitirdikten sonra sadece kendi bestelerimi seslendirmeye karar verdikten sonra asırlar kadar uzun süren uzun bir dönem insanlara kendimi doğru olarak ifade etmeye çalıştım. “Mozart Mozart çalmasa, Chopin Chopin’i icra etmese, bugün onları tanır mıydık?” diye sorduğum zaman çok çeşitli yerlerden gelen eleştirilerle karşılaştım. Klasik müzik yapmayacağımı, kendimi seslendireceğimi söylediğim için dışlandım, itildim, engellendim. Ama inandığım yoldan tek bir adım sapmadan yürüdüm. İnsanlar yeni bin yıldan sonra benim ne demek istediğimi anlamaya başladılar. Bir bestecinin yaşarken anlaşılması, yaşarken dinlenmesi, alkışlanması muhteşem bir şey, Allah’ın insana vereceği en büyük lütuf.