
1986 senesinde henüz Viyana müzik Akademisine yeni katılmış bir sahne sanatçısı adayı olarak sahnede görüntü itibari ile aslında herkesin aynı şeyi yaptığına kanaat getirdim. Çünkü zaten ortada hem müzik yoktu hem de kellim kellim hep aynı eserler icra ediliyordu. yani solist enstrüman çalıyor ya da orkestra önünde bir enstrüman. Eee ne yapalım? yani görüntü bu şekildeydi ve bu sıkıcıydı. Zaten konsere gelen insanlar hep aynı olunca neredeyse konser öncesi aile sohbetlerini hatırlatan ortamlar oluşuyordu. YENGE’ye SELAM gibi, EVLADI ÖPERİM filan.. oysa dünya hızla değişiyordu onun için farklı şeyler yapmak gerekmekteydi, çünkü siz ne çalarsanız çalın insanlar kendi istediğini düşünüyordu yani siz romantik bir şey çaldığınız zaman orada isterseniz ağzınızla kuş tutun, o sevgilisiyle çayırlarda yuvarlanmasini hatırlıyordu ya da başka bir şey. asla sizin anlattığınızla ilgili değildi ve bunun değişmesi gerekiyordu.

