Bir Bardak Çayın Düşündürdükleri

Tuluyhan Ugurlu (20)Hayatımın anlamını sorsalar, notalar kadar, bir bardak çayda gizli olduğunu söylerim. Üzerinden dumanlar tüterek sunulan bir bardak çayın anlattıkları benim için çok önemlidir. Çay, gurbette beni ülkemle buluşturan, yalnız gecelerimi paylaştığım, en unutulmaz sohbetlerin içinde her zaman başköşede oturan eski bir dosttur… Bana sorarlar, “Kuliste ne istersin” diye… Sadece çay istediğimi söyleyince şaşırır kalırlar. Dost bir bakış ve gülümseyen bir yüzle sunulan bir fincan çay beni konsere en güzel şekilde hazırlar. Çaysız bir kulis ise, gergin ve fazlaca kaprisli olmama neden olur.

Çay yapmak göründüğü kadar kolay bir iş değildir. Çoğu zaman lüks restoranlarda, beş yıldızlı otellerde istediğiniz gibi demlenmiş, sıcak bir çay içemezsiniz. Çay, çaya değer veren, dostluğa değer veren insanların elinde yapıldığı zaman ayrı bir lezzet kazanır. Basit bir büfede size öyle bir çay ikram ederler ki, tadına doyamazsınız… Bazen bir okul kantininde, bazen bir esnaf lokantasında, bazen gittiğiniz bir devlet dairesinde lezzetli bir çay ikramı ile şaşırırsınız.

Ne mutlu ki bana, Türkiye’nin dört bir yanında dostlukla demlenen, dostlukla sunulan, dost sohbetleri ile demine dem katılan çay ikramlarıyla karşılandım. Sunulan çayın yanında yapılan sohbetlerden neler neler öğrendim. Toplumda adı olmayan sessiz insanların anlattıklarından hayata yeni anlamlar katacak önemli dersler aldım.

Öğrencilik yıllarım boyunca Viyana’da öğrenci evimin salonundaki sobanın üzerinde demlediğim çayı içerek sayısız eser yazdım. İlk gençlik yıllarının şaşkınlığını, yalnızlığımı bardaklar dolusu çay içerek yaşadım. Çayı bir tosta, bakkalda yapılmış bir kaşar ekmeğe katık ettim… Ayrı lezzetler kazandım. Doğu Anadolu konserlerim sırasında Erzurum’da semaverle gelen ve kırk bardak içilen tavşankanı çayı Erzurumlunun sohbetleriyle tatlandırdım.

2012 Ekim ve 2013 Mayıs sonunda Rize ve Çamlıhemşin’de verdiğim konserlerde ise, çayı yetiştiren insanlarla tanıştım. Çay fidanları arasında geçen bir yaşamı ve insanın doğa ile zorlu savaşını yerinde gördüm. Burada geçirdiğim dört beş gün içinde, Karadeniz insanına saygım daha da arttı. Onların aceleci, hafif sinirli, her konuya mizah katabilen yapıları ile çay bahçeleri arasında köklü bağlar kurmaya başladım.

Karadeniz’de arazi çok dar, toprak sınırlı… Dik tepeler, dağlar arasında her yer ağaçlarla kaplı ve çay fidanlarını dikmek için yer bulmak zor. Karadeniz halkı bu nedenle bulduğu her küçük toprak parçasını değerlendirmiş, en dik yamaçlara, toprak boşa gitmesin diye çay dikmiş. Doğu Karadeniz’de toprak görmeniz mümkün değil… Dağ taş, yeşil… Yeşilin türlü tonlarıyla doğa çılgın bir güzellik sergiliyor. Karadeniz sahil yolundan yaylalara doğru çıkmaya başladığınız zaman hayatta olduğunuz, görebildiğiniz için şükrediyorsunuz… İçinizde tarifsiz bir coşku yükseliyor.

Çay toplamak kolay değil… Kadın erkek çoluk çocuk doksan dereceye yaklaşan tepelerde korkmadan, yaşama meydan okuyarak çalışmak gerekiyor. Ekmek parası için doğa ile uyum içinde yaşamak gerekiyor.

Rize ve Çamlıhemşin konserlerim sırasında gördüklerim, Rizelilerden dinlediklerim, elimden düşmeyen çay bardağına sevginin ötesinde saygı ile bakmama neden oldu. Artık tek bir çay yaprağının bile ne kadar değerli olduğunu düşünüyorum. Bu çay yapraklarının toplanıp, dağlar gibi olup, fabrikalara gittiğini, orada işlenip, dünyaya ulaştığını ve çay toplayan insanların bu kutsal görevlerinin ötesinde bize tek bir çay tanesi ile çok önemli mesajlar verdiklerini düşünüyorum.

İnsanlık inanç, sevgi ve emek üçgeni içinde gelişir. Bu üçgenin bir köşesi ayrılınca dünya yaşanmaz olur. Düşünmek, sevmek, ağlamak, başkaları için yaşamak sadece insana özeldir. Dünya, sevgiyle birleşen ellerin üzerinde yükselir.

Bir bardak çay dedik, bir bardak mutluluk dedik ve bakın nerden nereye geldik…

Şimdi siz de çaydanlığı ocağa koyun ve çayınızı demleyin… Tüm sıkıntılarınızı, dertlerinizi, hırslarınızı, nefretlerinizi unutun. Kendi ülkenizde, kendi topraklarınızda ve kendi dilinizi konuşan insanların arasında yaşamanın keyfine varın… Camın önünden geçen hiç tanımadığınız bir insana gülümseyin… Elinizde çay bardağınızla telefonu açın ve unuttuğunuz bir eski dosta dilimizin en güzel sözcüğüyle yürekten bir “merhaba” deyin. Gözlerinizi göklere çevirin ve kendi ülkenizde yaşamanın, sevmenin mutluluğuna varın.

TULUYHAN UĞURLU
23 Haziran 2013 Pazar Barbaros Bulvarı-Beşiktaş-İSTANBUL

Bu Yazıyı Paylaş

Yorum Yaz


*