Her Taşına Aşık Olduğum Ülkemi Düşündüm

Tuluyhan-Belcika

Tuluyhan Uğurlu’nun 2015 yılında yazdığı bir yazıyı sizlerle paylaşmak istedik:

NASA’nın uzayda dolaşan aracı New Horizons-Yeni Ufuklar, 1930’da keşfedilip hala gizemini koruyan Plüton’a (134340 Pluto) olabildiğince yaklaşarak, bugün dünyaya ilk görüntülerini gönderdi. Üzerinde ışıklı bir kalbin yer aldığı bugüne kadar gördüğümüz en yakın Plüton fotoğrafını birkaç gün içinde yenileri izleyecek. Haberi tüm dünya televizyonları yayınlarını kesip “son dakika ”haberi olarak verdiler…

Benim gibi daha küçük yaşlardan beri kâinatın sırlarını çözmeye çalışan, yıllarca NASA ve Avrupa rasathanelerinin çekmiş olduğu uzay görüntüleri eşliğinde konserler veren biri için bu haber ne kadar etkileyici de olsa, içimde heyecan duyamadım… Sadece üzüldüm, için için bu büyük araştırmaları yapan, yapabilen ülkelere imrendim.

Her taşına âşık olduğum ülkemin kısır çekişmelerle zaman öldürmesinden kendi adıma, hepimiz adına suçluluk duydum. Hazıra alışan gençliğimiz için umutsuzluğa kapıldım. Gelişmişliği sadece yeni telefonlarla yapılan selfie çekimlerde bulan, yabancı isimli kafelerde içilen kahve çeşitlerinin, ya da bildiğimiz makarnanın İtalyanca isimlerini söyleyerek ısmarlayan, Facebook’ta, Instagram’da birbirine caka satmak için fotoğraf paylaşan, Twitter’da, Ekşi Sözlük’te Batı’dan yarım yamalak öğrendiği yeni fikirleri kısaltılmış küfürler ekleyerek bozuk Türkçe’leri ile paylaşan gençlerimizi düşündüm.

Her hükümetle değişen eğitim sistemimizi, sanatın gün güne dışlanmasını, televizyonları saran yeni eğlence anlayışını, asıl kendilerine eğitim gereken, detone sesli müzik yarışması jüri üyelerini, Taksim meydanında mezbelelik gibi duran Atatürk Kültür Merkezi’ni, senfoni orkestralarında yıllarca müzik yapıp, geleceklerinin ne olduğunu bilmeyen orkestra sanatçılarını, her fırsatta dine küfretmeyi meziyet sayan inançsız yetişen nesillerimizi, iftar sofralarına davet edilince, kendilerini gerçek sanatçı sayanları, pazarlamacı show yıldızlarının twitter’dan ahkâm kesmelerini, trafik canavarlarını, toplumdaki bireyciliği ve saygısızlığı… Hepsini düşünüp, üzüldüm, hüzünlendim…

Her neyse, Plüton dedik, nerelere geldik. Toplumun düzelmesi için insanın birey olarak kendi yaptığı işi en iyi biçimde yapması, hiç yorulmadan her gün yeni bir işe koyulması değil mi doğru olan? Size sanat adına verebileceğim benden birkaç güzel haber var. Ağustos sonu Galata Mevlevihanesi konserlerimden sonra, eylül ortasında Haydarpaşa’da konserim olacak. Ardından Beyoğlu’nun en ünlü kilisesinde Dünya Başkenti İstanbul piyano resitalim gerçekleşecek. Farklı ve anlamlı mekânlarda sanatseverlerle bir araya gelmek, müziğimi kitlelerle paylaşmak, kulis kapısı önünde kısa sohbetlerde buluşabilmek beni çok mutlu edecek.

Sonsuza kadar sizlerle…
Fotoğraf: 2011 Brüksel Konserimden

Bu Yazıyı Paylaş

Yorum Yaz


*